SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

BUYU’ ve İCARE BAHSİ

<< 3326 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ عَنْ الْأَعْمَشِ عَنْ أَبِي وَائِلٍ عَنْ قَيْسِ بْنِ أَبِي غَرَزَةَ قَالَ كُنَّا فِي عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نُسَمَّى السَّمَاسِرَةَ فَمَرَّ بِنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَسَمَّانَا بِاسْمٍ هُوَ أَحْسَنُ مِنْهُ فَقَالَ يَا مَعْشَرَ التُّجَّارِ إِنَّ الْبَيْعَ يَحْضُرُهُ اللَّغْوُ وَالْحَلْفُ فَشُوبُوهُ بِالصَّدَقَةِ

 

Kays b. Ebî Garaza'nın şöyle dediği rivayet edilmiştir:

 

Rasûlullah (s.a.v.) devrinde bize (tacirlere) "simsarlar" denilirdi. Rasûlullah (s.a.v.) bize uğrayıp ondan daha güzel bir isim verdi ve:

 

"Ey tacirler topluluğu! Şüphesiz alışverişde boş laf ve yemin bulunur. Onun için siz ona sadaka karıştırınız."buyurdu.

 

 

İzah:

Nesâî, eymân, buyu'; Tirmizî, buyu'; İbn Mâce, ticârât; Ahmed b. Hanbel, IV, 6.

 

Kays b. Ebî Garaza: Umeyr b. Vehb el-Gıfarî'nîn oğludur. Kûfe'ye yerleşmiştir. Tirmizî'nin ifadesine göre, kendisinden sadece bu hadis rivayet edilmiştir.

 

Simsar; satıcı ile alıcının arasına girip, satışı gerçekleştirmeye çalışan   kişidir.   Bugün simsar denilince, komisyoncu anlaşılır. Ancak, hadisin muhtevasından anladığımıza göre, Hz. Nebi devrinde "simsar" diye tacirlere deniliyordu. Hz. Nebi onlardan sim­sar adını kaldırarak "tacir" ismini verdi.

 

Hattâbî, Hz. Nebi'in, "simsar" ismini kaldırıp da "tacir"deme-siniri hikmetini şöyle açıklar:.

 

"Simsar yabancı bir kelimedir. O zaman, alışveriş işini yapanların ço­ğu yabancı idi. Onun için Araplar, simsar kelimesini onlardan almışlardı. Hz. Nebi (s.a.v.) bu ismi arapça bir isim olan ticaret kelimesi ile değiş­tirdi. Kavinin; Hz. Nebi bize, ondan daha güzel bir isim verdi, sözü­nün manası işte budur."

 

Tercemeye "boş söz" diye geçtiğimiz "lağv" kelimesi; hesaba katılma­yan, faydası olmayan, insanın düşünmeden ve kasdetmeden söylediği boş sözdür. Aliyyü'1-Kârî; "lağv"ın, "Dünya ve âhirette hiçbir faydası olma­yan söz" olduğunu söyler.

 

Hadiste mevzubahis edilen "yemin"den maksat da, ya lüzumsuz yere haddinden fazla edilen yemin .ya da yalan yere edilen yemindir.

 

Hz. Nebi (s.a.v.): "Alışverişe boş laf ve yemin karışır" buyururken, çoğunluğu kasdetmiştir. Yani, "Çokça alışverişe yemin ve boş laf karışır" demiştir.

 

Rasûlullah (s.a.v.), boş laf ve yemin karıştırılan alışverişteki kusuru telafi için sadaka verilmesini tavsiye etmiştir. Çünkü sadaka, Allah'ın gazabını sön­dürür, günahların b; -ıslanmasına vesile olur.

 

Hattâbî'nin verd.ği bilgiye göre; ticaret mallarında zekâtın farz olma­dığını söyleyen bazı-Zahirîler, bu hadisi görüşlerine delil göstermek istemiş­lerdir. Bunlar hadisi davalarına destek yaparken şöyle derler: "Eğer diğer zahiri mallarda olduğu gibi, ticaret mallarında da zekât gerekseydi, Efendi­miz onu emreder ve; siz ona sadaka veya sadakadan bir şey karıştırınız, de­mekle iktifa etmezdi."

 

Ancak Zahirîlerin bu iddiaları, davalarına delil olamaz. Çünkü Hz. Pey­gamber burada, zaman belli etmeden, mikdar tayin etmeden yemin ve boş söze keffaret olarak sadakayı emretmiştir. Sene bitiminde kırkta bir olarak verilen zekât, başka yörelerden beyana tabi tutulmuştur. Semüre b. Cündüb (r.a)'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) onlara, ticaret için hazırla­dıkları mallardan sadaka vermelerini emrederdi. Üstelik tüm müslümanla-rın uygulaması ve ulemanın kahir ekseriyetinin görüşü, ticaret mallarından zekâtın gerekli olduğu tarzındadır. Bütün bunlara karşılık anılan bazı Zahi­rîlerin aksi görüşte olmaları hilaf sayılmaz.

 

Hattâbfden özet olarak aldığımız bu sözler; hadisin, ticaret mallarında zekâtın farz olmadığı tarzındaki bir düşünceye yardımcı olmadığını ortaya koymaktadır.